Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez, tarih süreci içinde “Kürdistan” ifadesinin kullanılmadığını ifade etti.
Terör örgütünün siyasi uzantısı olan şimdiki adıyla DEM partisinin tüm yöneticileri ve vekillerinin sık sık bölücü söylemlerde bulunduğunu hatırlatan Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “PKK terör örgütüne olan bağlıklarını, bebek katili terörist elebaşı Abdullah Öcalan’a olan sevgilerini saklamıyor ve varlık nedenleri olan bu durumu inkar etmiyorlar. Garip olan ülkemizde faaliyet gösteren bir kısım siyasi gruplar, böyle bir bağlantının olmadığını iddia ediyorlar. Yani düşünün ki biz, ‘bir siyasi parti eylemleriyle, söylemleriyle biz terör örgütüne bağlıyız diyor, başka bazı siyasi partiler de hayır hayır sizin terör örgütüyle bağınız yok, siz yanlış biliyorsunuz’ şeklindeki diyalogların geçtiği trajikomik ve garip bir tiyatro izliyoruz” dedi.
Kürdistan hayali
DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın, partisinin Batman’daki mitingindeki konuşmasında yeni bir bölücü söylemle ortaya çıktığını belirten Eğilmez, “Ülkemizin bir kısmını hadsiz ve cahil bir şekilde Kürdistan olarak nitelendirdi. Sonuçta DEM Parti, bugün bölgeyi yeniden dizayn etmek ve ülkemizi bölmek isteyen küresel güçlerin, gerçekte Kürt düşmanı olan piyonlarından birisidir. İşte bu güçlerin parçala ve yönet projelerinde kullandıkları en gözde enstrümanları Kürdistan tabiridir. Biz de bugün ‘Kürdistan’ konusunu kısaca irdeleyip, özet bir çerçeve çizelim istedik” diye konuştu.
“Kimse Kürdistan’ı bulamıyor”
Bin yılı aşkın bir süredir Türklerle kardeşlikten öte bir bağ içerisinde yaşayan Kürtlerin, özellikle günümüz Türkiye, İran, Irak, Suriye sınırındaki bölgelerde yerleşmiş Asyanik bir halk olduğunu anlatan Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “Kürtler bu dağlık arazide çok uzun zamandan beri ikamet etmektedirler. İran’ın kuzeyindeki Türkmen steplerinden, İskenderun Körfezi’ne kadar uzanan ve eski çağlardan beri çeşitli kavimlerin gelip geçtiği bu geniş bölgeler, diğer ırklar gibi muhtemelen Kürt aşiretleri tarafından da dolaşılmıştır. Tarihi süreç içerisinde, Kürtlerin ikamet ettiği bölgeyi tanımlamaya çalıştığımızda, Birkaç söylem dışında, hele hele siyasi bir otoriteyi kastederek Kürdistan adına ulaşmanın mümkün olmadığını görürüz” şeklinde konuştu.
“Batılı araştırmacılar hemfikir değil”
Selçuklu Sultanı Sencer’in (1117-1157), o dönemdeki demografik yapıya vurgu yaparak Hemedan, Kirmanşah, Dinver ve Şerhizar şehirlerini kapsayan bölgeye Kürdistan adını verdiğini vurgulayan Eğilmez sözlerini şöyle sürdürdü:
“14. yüzyıla gelindiğinde ise dönemin en önemli kaynaklarından Hamdullah Kazvini’nin Nüzhet’l-Kulüb adlı eserinde Kürdistan diye isimlendirilen bölgenin 16 kasabadan ibaret olduğunu zikredilir. Osmanlı Devleti de ara ara yukarıda zikredilen bölgelerden bazılarını coğrafi olarak Kürdistan ismiyle nitelendirmiştir. Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki bu az sayıdaki coğrafi tanımlamalar içerisinde bugün Türk Devleti’nin sınırları içerisinde bulanan herhangi bir toprak parçasını bulmak imkansızdır. Kürtlerin kökenleri hakkında sınırlı bir alanda araştırma yapmak zorunda kalan batılı araştırmacılar da Kürdistan tanımı üzerinde fikir birliğine varamamışlardır. Hatta batının önde gelen araştırmacı ve oryantalistleri, böyle bir coğrafi ismin ortaya çıkarılabilmesinin imkansızlığından bahsederler.”
Türk-Kürt kardeşliği
Türklerin Anadolu’ya doğru büyük göçe başladıklarında bu coğrafyada Rumlar, Ermeniler ve Süryanilerin bulunduğunu belirten Eğilmez, “Kürtlerin bugünkü coğrafyaya yerleşmelerinde, Selçukluların Bizans’ı bölgeden geri çekilmeye mecbur etmesinin payı çok büyüktür. Bölgede kurulan Türk Beylikleri, Kürtleri kendilerinden ayrı görmüyor ve kardeş olarak tanımlıyorlardı. Bir an için ayrı ırklar oldukları düşünülse bile dindaşlık faktörü, çok kapsamlı ilişkilerin oluşturduğu bütünlük, Türkleri ve Kürtleri hiçbir zaman karşı karşıya getirmemiş, aksine derin bir birliktelik sağlamıştır. Nüfus yoğunluğuna ve yaşam tarzına göre zaman zaman bazı Kürt aşiretleri Türkleşmiş, bazı Türk obaları da Kürtleşmiştir” dedi.
“Kardeşliği bozamamışlar”
Doç. Dr. Savaş Eğilmez, konuyla ilgili konuşmasına şöyle devam etti:
“Bugün üzerinde bulunduğumuz, dünyanın kalbinin attığı bu bölgedeki Türk hakimiyetini zayıflatmak, kesintiye uğratmak ve nihayetinde sona erdirmek adına, tarih boyunca çok defa Türk-Kürt kardeşliği bölünmek istenmiş, bu insanlar çatışma içerisine çekilmeye çalışılmış ama hiçbir zaman başarıya ulaşılamamıştır. Bu insanlar asırlar boyunca Selçuklu, Osmanlı nihayet Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde kardeşçe yaşadılar. Kürtler; Selçuklu-Haçlı, Selçuklu-Moğol, Osmanlı-Safevi, Osmanlı-Batı mücadelelerinde hep Türklerin yanında yer aldılar. I. Dünya Savaşı’nda beraber şehit düştüler. Yeni Türk Devleti kurulurken yine Türklerle beraberdiler.”
“Türk milleti şiddetli bir ceza keser”
Türk Devletlerinin sonuncusu olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, her zaman devletin asli unsuru olarak gördüğü Kürt vatandaşlarının, sınır dışındaki akrabalarını bile koruması altına aldığına vurgu yapan Eğilmez, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Hangi oluşum içerisinde olursan ol, Türk Devleti ile ne kadar sıkı ilişkilerin olursa olsun, sen eğer ülkemizin bir karış toprağını veya sınırlarımız dışında Kerkük ve Musul gibi tarihi Türkmen bölgelerini, sözde Kürdistan bölgesi içerisine katıp, ben buraları Kürdistan olarak tanıyacağım gibi safsatalarla ortaya çıkarsan, Türk Devleti ve Türk milletinden büyük bir tepki görür ve Türk Devleti tarafından şiddetli bir şekilde cezalandırılırsın.” – ERZURUM