Tunus’taki işsizlik, yolsuzluk ve baskıcı yönetim karşıtı gösteriler, 23 yıldır iktidarda bulunan Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin 14 Ocak 2011’de ülkeyi terk etmesine yol açtı.
Tunus’taki bu halk hareketi, kısa sürede Mısır, Libya, Suriye ve Yemen’e sıçrayarak “Arap Baharı” olarak adlandırılan bölgesel ayaklanmaların başlangıcı oldu.
Benzer bir süreç şimdi Endonezya’da yaşanıyor: Ülkede milletvekilleri maaşları ve yüksek ödeneklere tepki olarak 25 Ağustos’ta başlatılan kitlesel protesto gösterileri büyüyerek devam ediyor.
Cumhuiyet yazarı Ergin Yıldızoğlu yaşanan gelişmeleri “Endonezya’da İsyan” başlığı ile kaleme aldı:
“Endonezya, yaygın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Başkent Cakarta’dan ülkenin dört bir yanına yayılan bu olaylar, sadece yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda küresel kapitalizmin çevre ülkelerde yarattığı derin eşitsizliklerin, devlet şiddetinin bir ürünü. İsyanın temelinde rejimin tüm kilit kurumların, parlamento dahil, içini boşaltmasıyla, demokratik haklarını kaybetmekte olduklarını hisseden geniş kitlelerin tepkisi yatıyor.
NELER OLUYOR?
Endonezya genelinde 30 kente ve kasabalara yayılan protesto gösterilerinde on binlerce insan sokaklara döküldü, parlamenterlerin evleri ateşe verildi, devlet binaları yağmalandı ve polis merkezleri ile parlamento ofisleri hedef alındı. Polis ve göstericiler arasındaki çatışmalarda en az on kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı ve 3 binden fazla kişi tutuklandı. Gösterilere öğrencilerin, sol eğilimli entelijensiyanın yanı sıra, hükümetin kemer sıkma politikalarından ağır darbe alan kent yoksul ve “gig ekonomisi” çalışanları katılıyor. Bu isyana enerjisini veren sınıf çelişkileri üç başlık altında özetlenebilir. Ekonomik adaletsizlik, rejim elitlerinin şımarıklığı: Yaşam pahalılığı krizi, işçi sınıfının satın alma gücünü aşındırdı, hanelerin tasarruflarını tüketti. Ülkenin 9.36 katrilyon rupi ulusal borcu (GSYİH’nin yüzde 40’ı) sürdürülemez hale gelirken, maliye bakanı Indrawati’nin informal sektörü vergilendirme çabaları öfkeyi körükledi. Parlamenterlere aylık yaklaşık 50 milyon rupi (asgari ücretin 10 katı) tutarında cömert konut ödenekleri verilmesi, protesto gösterilerini tetikledi. Bu, hükümet kemer sıkma tedbirleri alırken, vatandaşlar geçim sıkıntısı içinde kıvranırken, zengin siyasi sınıfının gelirlerini daha da artırma girişimi, sokaklara dökülen bir öfke patlaması yaratmıştı.
Devlet şiddeti ve dokunulmazlık: Gösteriler, 28 Ağustos’ta Cakarta’da polisin taktik bir aracıyla motosiklet taksi sürücüsü, “kurye” Affan Kurniawan’ı ezip öldürmesiyle bir isyana dönüştü. Bu olay, aşırı güç kullanımı ve insan hakları ihlallerine, polisin hesap vermezliğine ilişkin kaygıları artırarak reform çağrılarını tetikledi. Elit çatışmaları ve manipülasyon: Kimi gelişmeler, protestoların hakiki ve spontane halk olayları olmakla birlikte, ortaya çıkan şiddetin kimi örnekleri oligarşik elitin güçlü fraksiyonları tarafından kışkırtılmış olabileceğini de düşündürüyor. Askeriyenin yağmaya çok az müdahale etmesi, bazı askeri üniformalı kişilerin kalabalığa para dağıtırken filme alınması, 1998’de, Suharto’nun düşüşüne yol açan olayları hatırlatıyor. Mevcut cumhurbaşkanı, Suharto’nun damadı, Subianto, eski Cumhurbaşkanı Jokowi ve PDİ-P lideri Megawati arasındaki özellikle polisi ve rant kaynaklarını kontrol etmeye yönelik bir güç mücadelesi yaşanıyor. Olayların mevcut polis şefini görevden almak için bir bahane olarak kullanmak üzere manipüle edilmiş olabileceği yönünde spekülasyonlar var.
SON DURUM NE?
Cumhurbaşkanı Subianto, başlangıçta “hainler” ve “teröristler” diyerek sert bir dille başlamış olsa da daha sonra geri adım atarak parlamenterlerin ayrıcalıklarını keseceğini, bir soruşturma başlatacağını duyurdu. Ancak aynı zamanda güvenlik güçlerine “en sert önlemleri” uygulama talimatı verdi, yaralı polis memurlarını ziyaret ederek terfi ettirilmelerini istedi. Cuma günü The Economist “Endonezya çok kötü bir şeyin eşiğinde” diyordu. Subianto’nun verdiği tavizler protestocuları tatmin etmedi. Affan’ın öldürüldüğü yere “Lanet olası memurları tutuklayın” yazılı pankartlar asıldı. Sarı hasır şapkalı kuru kafalı bir korsan bayrağı, isyanın ana sembolü haline geldi. Devletin çürümüşlüğünü, militarizmi, polis baskısını süpürme talebini simgelen pembe giyimli, süpürge taşıyan kadınlar, protestolara katıldı.
Protestoların geniş tabanı ve “gig ekonomisi” çalışanlarını da içine alma yeteneği, hareketin başarısında kilit rol oynuyor. Ancak, isyanın siyasi elitin farklı fraksiyonları tarafından kullanılma riski de devam ediyor. Bu isyan, eğer halk hareketi elit manipülasyonunun ötesine geçebilir ve gerçek bir sınıf birliği sağlayabilirse Endonezya’da köklü bir değişim potansiyeli taşıyor.”